Fikri,
1957 yılında, yüzünden gülümseme eksik olmayan, arkadaşlarının daima iyiliğini
isteyen, çevresine pozitif enerji yayan bir genç olarak aramıza katıldı. Okulda,
“derslerden sonra spor yapmayan, gece talimine çıkar” kuralı kendisini etkilediğinden,
sık sık adaya koşuya çıkar, genelde ön saflarda koşuyu sürdürür ve çamlar altında
spordan, sonra okula dönerdi. Tabii ki Mayıs ayında, spordan sonra denize ilk
girenlerden olurdu. Belki de, 1957, Haziran ayında, Komutanlık önü, ön bahçede
ilk “şeytan uçurtması” yapıp, uçuran da kendisiydi. Ön bahçedeki pentatlon
sahasında sporu oyun oynarmış gibi yapardı. Özellikle lisana karşı yeteneği
olup, derslerde dikkatli bir dinleyiciydi. Ders aralarında, öğretmen masası
kapılır ve diğer sınıflarla “para maçı” yapılırdı. Maçlardaki oyun üstünlüğü rakiplerine
pek kazanma şansı bırakmaz ve onlardan “GADDAR KEDİ” lakabını alırdı. Yaz
tatilini ve yüzme sporunu çok sevdiği için sınıflarını hep doğrudan geçer, bütünlemeye
kalmadığı için de yazın tadını gönlünce çıkarırdı. 1962’de sınıfa verilen
Tğm.lik resepsiyonunda bütün içkilerin tadına bakıp sonunda hepsini bir kenara
bırakmış, yani iyi bir “içki içici” olamamıştı. Erken evlenenlerdendir ve
bir kızı bir de oğlu olunca defteri kapatmıştır. “Sağlam kafa sağlam vücutta
bulunur” ilkesinden hareketle, önce yaptığı sporla vücudunu geliştirmiş ve kafasının
sağlamlığını da “kurmay” olarak kanıtlamıştır. Her ne kadar çocukluğu ve gençliği
İstanbul’da geçmişse de, görev gereği, Ankara’da bulunduğu sürece orayı da sevmiş
ve emekliliğinde Ankara’da kalmıştır. Halen iyi bir işi, olduğu ve mutlu yaşamına
devam ettiği biliniyor. Sağlık ve mutluluklar Uluç’lar!... Ve işte Salı
toplantılarından birinde Fikri için anlatılan bir anı: Yıl 1960-61. Heybeliada
Harp I. Öğle, muayene müraccat taburundayız. Sınıf subayımız Yzb. İsmet Çakmak
gelip Fikri’nin önünde duruyor ve gerçekten inanılmaz birşey yaparak onu “sakal
traşı olmamaktan” cezalandırıyor. Fikri’nin daha doğru dürüst sakalı yokken, o
birkaç tel kılı nasıl gördü? Hayrettir!... |