| YARDIMLAŞMA
Yaşar
Ölmez anlatıyor... Yıl 1960,lise bitirme
sınavları İngilizce sözlü sınavı için,laboratuvar önünde kuyruktayız.Geçici bir
dönem sınıf subaylığımızı yapan Cingöz Sadun,birbirimizin yerine sınava girmemizi
önlemek için,yabancı öğretmenlere sınıf listesini resimli olarak vermiş.Tabii
bu durumda,benim Atıl'ın yerine sınava girme planım suya düştü ve ben Atıl'a içerde
sorulan "kaç kardeşsiniz,bugün hava nasıl,sınıf subayının ismi ne vb."
sıradan soruların yanıtlarını öğretmeye karar verdim.Ancak,öğrettikten sonra iki
cümleyi tekrar eden arkadaşım,üçüncü cümlede takılıyor,ısrarla çalışmaya devam
ettiysek de,bu üçüncü cümle engelini bir türlü aşamıyordu. Ve
ben çok kızıp,her türlü tehlikeyi göze alarak,Atıl'ın yerine sınava girmeye karar
verdim.Yaka numarasından yakalanmamak için Atıl'ın ceketini giydim,gözlük taktım
ve saçlarıma (!) Onun resmine benzer bir şekil verdim.Onun kısacık ceketiyle benim
halimi gözünüzün önüne getirin artık... Zaten
sıram da geldi (yani Atıl'ın sırası) ve içeri girdim.Aksi gibi boş olan hoca Recep
Şakir'di ve beni görünce pek memnun oldu,çünkü Lise I'de onun iyi öğrencilerinden
biriydim ve Recep Şakir bana ödül vermişti.Ben onun sorularını cevaplarken,Sadun
elinde listeyle içeri girmez mi? Biliyorsunuz,
o,Lise I ,Lise II, LiseIII girişlilerle,bir üst sınıftan kalanları grup grup ayırıp,herkesi
buna göre tanımaya çalışırdı.Benim yanıma yaklaştığında,artık soğuk terler dökmeye
başlamıştım.Elimde olmaksızın,"very good,very good sir" demez miyim?Sadun
önce şaşırdı.Allah'tan Recep Şakir imdadıma yetişti."Evet o çok iyidir."dedi
ve Sadun "aferin" deyip gitti.İşte böyle... Kulakların
çınlasın,şen ve esen kalasın Atıl. |