| CAPSOLİN
Yıl
1967. Kurtarma ve Sualtı Komutanlığında, Kurbağa adam kursu seçmeleri yapılacak.
Sınıfımızın Üsteğmenleri katılabiliyor. Boş kadro dört kişi, katılım oldukça fazla.
Bazı arkadaşlarımız, muayeneler ve seçmeler süresince çalışma yerlerinden, özellikle
gemilerden onbeş, yirmi gün uzak kalıp, İstanbul’da tatil yapmak için katılıyorlar.
Kursu
kazanacaklar belli. Bir tek şaşı Müfit’e yazık oldu. Adam bir kış denize girip
antreman yapmıştı. Diğerleri, bileklerinin hakkı ile kazandılar.
Sevgili
kardeşimiz Necdet, (o tarihte Kaya ile ikisinin Beyoğlu’nda pansiyonları var.)
Seçmelerde kendine yer bulmak için çırpınıyor. Ama doktorların deyişleri ile “basur”
bizim deyişimizle “bahriye hastalığı” var. Deniz suyunun yan etkisi de biliniyor.
Kanat,
küçük bir krem kutusuna (o zaman krem kullananlar iyi hatırlar), Capsolin doldurup
veriyor. “Sıcak suyla iyice yıka ve bolca sür, sabaha birşeyin kalmaz” diyor.
Ertesi gün kıyametler kopuyor, Necdet gözleri kan çanağı kıvranıyor. Kanat
gayet sakin : “Oğlum, neden müzmin olduğunu söylemedin. Bizim tedavi sonradan
olmalar için” diyor.
Tabii ki, garibim Necdet tası tarağı toplayıp zaten
kazanamayacağı kursu terketmek zorunda kalıyor. |